Kitap özetle inançla her şeyi değiştirebileceğimizi bilimsel kanıtlarla anlatıyor. Lipton’un youtube’da inancın biyolojisi videoları da var. Onları da izlemenizi öneririm.
Hücreler bana bir bütünün parçası olduğumuzu ve tehlike anında bunu unuttuğumuzu öğretti. Ayrıca her birimizin kendine özgü biyolojik bir kimliğe sahip olduğunu fark ettim.
Küçük çocuklar çevrelerini dikkatle incelerler ve ana babaları tarafından sunulan maddi bilgeliği doğrudan bilinçaltına iterler. Sonuç olarak, ana babanın davranışları ve inançları kendi davranışları ve inançları haline gelir.
Hayalini kurduğumuz şeyleri başarmamızda karşımıza çıkan en büyük engeller bilinçaltımızdaki programlanmış sınırlandırmalardır.
Vücudumuzu ve zihnimizi, genler tarafından yönlendirilen hormonlar ve sinirsel iletkenler kontrol etmiyor; aksine, inançlarımız vücudumuzu, zihnimizi ve dolayısıyla yaşamlarımızı kontrol ediyor.
Ya evet inançlarımız!
Diğer insanları bireysel varlıklar olarak incelediğimizde ya da kendimizi aynada bireysel bir organizma olarak gördüğümüzde bir bakıma, en azından kendi gözlemleme seviyemizde baktığımızda haklıyız. Buna karşın vücudu bu açıdan kavrayabilmeniz için sizi tek bir hücre boyutuna getirsem , dünya ile ilgili yepyeni bir bakış açısı ile karşılaşırsınız. Ve bu açıdan geriye dönüp kendinize baktığınızda kendinizi artık tek bir varlıkmış gibi göremeyeceksiniz. Aksine, telaşla hareket eden 50 trilyon tek hücrenin oluşturduğu bir topluluk olarak göreceksiniz.
Hücre topluluklarını rol modeli olarak kullandığımda, genlerimizin kurbanı olmadığımız sonucuna ulaştım, aksine kaderlerimizin efendileriydik. Barış, mutluluk ve sevgi dolu bir yaşama sahip olabilmek bizim elimizdeydi.
İste size sunduğum öneri: korkularınızla yüzleşin ve çocuklarınızın bilinçaltına gereksiz korkular yada sınırlandırıcı inançlar yerleştirmemeye çalışın.
Ve en önemlisi genetik kadercilik anlayışını ne olursa olsun kabul etmeyin. Çocuklarınızın potansiyellerine ulaşmasını sağlayabilirsiniz ve yaşamını değiştirebilirsiniz.
Genlerinizin esiri değilsiniz.