× BRAND STORY MODA
Moda Haberleri Trend ve Stil Sokak Modası Radar Alışveriş DekorasyonTümü
HAYAT
Söyleşiler Spor Koçun Sağlık / Bakım Gezinti Mekanlar Sinema / Müzik Etkinlikler Kendin YapTümü
EXCLUSIVE MAGAZİN
Kırmızı Halı İlham Al Tarzı Ne ÜnlülerTümü
DEFİLEÜRÜN İNCELEMESİ
Hayat / Söyleşiler

BELBACIO'NUN YOLCULUĞU: MODA VE YARATICILIK ÜZERİNE BİR BAKIŞ

ModaHayat'ın yeni röportajında Belbacio markasını, hedeflerini ve moda tasarımcısı Belkiz Serim'i daha yakından tanıyacağız.

by Sinan Odak 03/05/2024

Moda dünyasına olan tutkunuzu ve yolculuğunuzu bizimle paylaşır mısınız? Moda tasarımına olan ilginiz nasıl başladı?

Çok iyi hatırlarım; daha ergenlik yıllarımda kadın figürleri çizmeye başlamıştım, 12 ya da 13 yaşlarındaydım. Bulduğum her kağıda mutlaka Amazon kadınlarına benzeyen heybetli savaşçı kadınlar çizerdim. Eşyaya ve giysiye çok düşkünlüğüm vardı. Vitrinde gördüğüm beğendiğim bir giysiyi almak için ısrar eder, ailemin başını etini yerdim. Saatlerce aynanın karşısında giysilerimi birbiriyle giyer denerdim. Stil denemeleri yapar, farklı giyinerek sokaklarda insanların tepkisini ölçerdim. Deli gibi tüm gün vitrinleri gezdiğimi hatırlıyorum. Aslında modaya olan tutkum güzelliğe ve biçime olan tutkumla başladı diyebilirim. Sanırım o zaman estetik kimliğimi de keşfetmiştim. Güzele, güzelliğe, estetik olana merakım ve keşif duygum beni moda tasarımına yönlendirdi. Moda dünyasına olan bu ilgim etrafımda tanıdığım birçok meslektaşıma göre daha fazladır, ve bu ilgi ve aşk yaşadığım onca iniş çıkışlara rağmen beni ayakta tutuyor, mesleğime devam etmemi sağlıyor.

Moda kariyerinizde sizi en çok etkileyen veya ilham veren kişiler kimlerdir? Kimler sizin moda yolculuğunuzda sizi teşvik etti veya rehberlik etti?

Bazı insanların adını anmadan geçmemek gerekiyor, ne de olsa kariyerimde mihenk taşı oldular. Bir arkadaşımın beni tavsiye etmesiyle tanıştığım Cemil İpekçi'nin yeri elbette başkadır. İlk yakından tanıdığım ünlü modacı oldu. Atölyesinde asistanlığını, ve koleksiyonları için ilk defa kumaş ve aksesuar araştırması yaptığım zamanları, mankenleri backstage'de giydirdiğim anları, canlı ve yakından heyecanla ilk izlediğim defilelerini, tanıştığım, sohbet ettiğim dalında başarılı onca fotoğrafçıyı, makyaj sanatçısını ve koreografi unutamam. Yonca Ebuzziya, Uğurkan Erez gibi insanlarla tanıştım. Bana çok yardımcı oldular. Yorgunluktan ölene kadar defalarca gittiğim Kapalıçarşı'nın tüm kumaş dükkanlarını sayesinde ezberlemiştim. Böylece Cemil İpekçi'nin tarzı ve çalışma yöntemi beni çok etkilemişti. Aslında tam da o zaman onunla kendi ve stilim arasında bazı etkileşimler oluşmaya başladı. Ondaki doğudan ilhamla batıyı yeniden sentezleme ilkesi herhalde bana da geçti. Ama şu andaki tarzımla birebir aynı değiliz. Benim doğudan batıyı sentezleme ilkem onunkinden daha başka bir stile evrildi. Beni Güzel Sanatlar Fakültesi'nde okumaya yönlendiren ise çok yakın bir arkadaşım olmuştu. Ondan önce zaten İtalyan dili ve edebiyatı bölümünden lisans eğitimi alarak mezun olmuştum. Yeniden bir üniversitede okumak gibi bir amacım yoktu. Onun da biraz baskısıyla ama iyi ki yaptım dediğim Güzel Sanatlar yetenek sınavlarına girdim. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Tekstil Sanatları bölümüne girmeye hak kazandım. Temel sanat eğitimiyle başlayıp giysi tasarımından dokumaya, baskı tasarımından halı tasarımına kadar dolu dolu bir eğitim aldım. Burada adını anmaya layık göreceğim son kişi ise beraber çalıştığımız modacı Ferruh Karakaşlı oldu. Beni her yerde herkese övdü, cesaretlendirdi ve tasarımlarımı her zaman beğendi. Ondaki müşterilerine gösterdiği soğukkanlılığı ve peygamber sabrını unutamam. Gözlerimle şahit oldum. Sayesinde mesleğin birçok inceliğini öğrendim. İlk defa celebrity müşterilerine tasarım yaptım.


Neden İtalya'ya yerleştiniz ve bu ülke sizin için moda dünyasında nasıl bir öneme sahip?

İtalya'ya ilk defa geldiğimde 18 yaşındaydım. Özellikle Venedik'ten çok etkilenmiştim. Sonra Romayı da görünce tamam dedim, burada yaşamalıyım. Floransa'yı ilk defa görünce havada takla attım sanki. Sokakta yerlerde oturup devasa heykellerin resmini çizdim. Taşı toprağı sanat olan adeta açık hava müzesi gibi şehirler bunlar. Sanki aşık olmuştum. Ben sevdiğim şehirlerle böyle bir ilişki yaşıyorum. Bir ülkede yaşamak için sadece taşı toprağı değil, yaşam tarzı, toplumu, halkı da önemli. Nereye baksam bir müze, bir meydan, bir sergi. Her meydanda tarihi bir çeşme, sürekli sanattan bahseden, her yaşından şık bakımlı insanlar ve elbette tüm büyük şehirlerinde moda moda moda, sanki sonsuza kadar… En önemlisi de artık eskimiş bir kavram olsa da hala Dolce Vita izleri. İlk İtalya seyahatimden sonra üniversite sınavlarında İtalyan dili ve edebiyatı bölümünü kazandığımı öğrendim. Artık böylece İtalya aşkımı doyasıya dilini ve kültürünü öğrenerek taçlandırmaya hazırdım. Şu anda yaşadığım Milano biliyorsunuz dünyadaki 3 moda başkentinden biridir. Kısaca ilk İtalya seyahatim, üniversitede aldığım İtalyanca eğitimim ve sonrasında İtalyan hükümetinden kazandığım burs ile bu ülkeyi kuzeyden güneye tanımam buraya yerleşmeme sebep oldu.


Tasarım ve üretim süreçleriniz hakkında bize biraz bilgi verir misiniz? Moda tasarımında hangi yaklaşımı benimsiyorsunuz?

Asla trendleri takip etmiyorum. Açıkçası tasarım anlayışım trendlere uymuyor. Trendlerin kısıtlayıcı ve dikte edici bir yanı olduğunu düşünüyorum. Konsept tasarımcısıyım. Yani hikaye anlatıcıyım. Her defasında bir kadın, bir persona yaratıyorum. Bazen tarihte yaşamış kadın figürlerini günümüze adapte ediyorum, modernize ediyorum. Böylece tepeden tırnağa her şeyini tasarladığım bir kadın ortaya çıkıyor. Örneğin, koleksiyonumu tasarlarken kadınımı şuraya gitseydi ne giyinirdi, nasıl bir evde yaşardı, ne işle ilgilenirdi, aşk kadını mı iş kadını mı, tatile gitse ne giyinirdi diye düşünmeye başladığımda tek tek kombinler ortaya çıkıyor. Sadece koleksiyon olarak değil, benim 2000'den fazla anlık tasarım dediğim çizimlerim var. Bunların her biri birbirinden bağımsız çizimler. Koleksiyondan bağımsız tasarımların da büyüsüne, gücüne ve anlatıcılığına inanıyorum. Koleksiyon yaratırken diğer parametrelerin disiplini içine giriyorsunuz. Ekonomik, ticari, sosyolojik tüm parametreleri hesaplıyorsunuz. Tüm tasarımcılar için stresle eş değer olan bu konumdan sıyrılıp daha eğlenceli, daha sanatsal bir üretim yaptığımı düşünüyorum. O yüzden yaptığım tasarımlara bir sanatçı hassasiyetiyle yaklaşıyorum.


Moda endüstrisindeki gelecek hedefleriniz nelerdir? Kariyerinizde nereye ulaşmayı umuyorsunuz?

Elbette dünya çapında tanınan ve satılan bir markam olsun istiyorum. Dünya çapında tanınan bir modacı olmayı istemek her tasarımcının hayalidir ve bunu duyan herkese biraz naif gelir. Ancak benim hayatım da her şey hayal kurarak başladı. Şu anki konumumu ve kimliğimi önce hayal ettim ve sonra bizzat tasarladım. Hep söyledim, dile getirdim, istedim ve oldu. Bir hayal panom var, üzerine neler yazdım neler, Chanel duysaydı o bile korkardı… Walt Disney'in tek gözlü odalı evinde gördüğü bir fareyi kocaman bir endüstri yarattığını unutmayalım. İnsanların hayallerini küçümsemek, onların önünü açmaktır. Beni geçmişte küçümseyen insanlara da tasarımlarımla cevap veriyorum. Başka söze gerek yok.



Belbacio markanızı nasıl kurduğunuzu ve marka isminin kökenini bizimle paylaşır mısınız?

Belbacio ismi tamamen tesadüfen oluştu. Hatırlıyorum çok esprili bir İtalyan arkadaşım vardı ve bana ismimle Belkız diye hitap edemezdi, onun yerine Belbacio derdi. Belkız isminin sonundaki 'kız' hecesini sanırım 'kiss' diye algıladı, ki İngilizce 'kiss' kelimesini İtalyanca'da 'bacio' olarak çevirdi. Bu şekilde gelişmesinin bence bir diğer sebebi ise İtalyan alfabesinde 'ı' harfinin olmamasıdır, o yüzden İtalyanlar diğer tüm dillerde bu harfi 'i' diye okuyabiliyorlar. Daha sonra Belbacio markamın isminin tenisini İtalyanlar çok sevdi. Kime söylesem beğendiğini ifade etti. Benim de hoşuma gittiği için böylece kullanmaya başladım. Türkçeye tam tercüme edersek “Güzel öpücük” demektir. Ayrıca benim ismim Saba kraliçesi Belkızdan gelir. Logomuz ise ondan esinlenerek tasarlandı.


Moda tasarımı ve sanat arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanat kimliğiniz ve moda kimliğiniz arasındaki etkileşim hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Çok kuvvetli bir ilişki var. Ben ekspresyonizm (ifadecilik) ve performans sanatlarının moda tasarımı ile çok etkileşim halinde olduğunu düşünüyorum. Birinde malzeme tela ise diğerinde kumaşlar. Birinde destek ünitesi sovalye ya da duvar ise diğerinde manken. Birinde yaratıcı, ressam ise diğerinde tasarımcı. Ancak her ikisinin de yaratım süreci aynı gibi gözükse de çalışma yöntemi, prensipleri, dinamikleri elbette farklı. Moda tasarımı disiplinler arası özellikle estetik bir eyleme, stresli bir üretime dönüşürken sanat daha bağımsız, daha özgür, daha kaygısız, kendi egom için de yaratım söylemine dönüşüyor. Biri daha küçük bir kitle ile sınırlı kalırken diğeri farklı sosyoekonomik koşullarda yaşayan milyonlarca insana hitap edebiliyor. İşte tam da burada moda tasarımı ve sanat birbirinden ayrılıyor. Ben şimdiye kadar İstanbul, Roma ve Milano'da kolektif sergilere katıldım. 10 yılı aşkın bir süredir kolaj tekniği üzerine çalışıyorum, buluntu nesneleri ile; bunlar tekstil malzemeleri, aksesuar kumaş olabilir, karışık teknik ile kolaj çalışmaları yapıyorum. Bir sanatçı olarak Sürrealizm, Kübizm ve Ekspresyonizmden ilham alarak eklektik tarzda tasarımlar yapıyorum. Sanatımda yarattığım metamorfozu ve yapışokumunu koleksiyonlarıma taşıdığımı düşünüyorum.

Tasarımlarınızda hangi tarz ve estetik anlayışı hakimdir? Kişisel tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Tasarımlarımda eklektik bir tarz anlayışım var. Vintage/retro detaylardan beslenen yeni eklektik bir tarz diyebiliriz. Özellikle baskı tasarımlarımın hepsi orijinal. Bazen eski, hiçbir yerde yayınlanmamış kolaj çalışmalarımdan faydalanıp onları sürdürülebilir tekstil baskıları haline getiriyorum. Doğudan ilhamla batıyı yeniden sentezleyip böylece yeni kalıplar, yeni kıyafet kesimleri, yeni desenler oluşturuyorum. Birbirinden farklı doğu stillerini günümüz çağdaş formlarla bir araya getirince ortaya eklektik bir tarz çıkıyor. Sıklıkla sanatsal çalışmalarımı koleksiyonlarımda kullanıyorum. Şimdiye kadar üzerimde çok stil denemesi yaptım. Bu uğurda çok risk aldım. Deneysel ve yine eklektik üslupta giyiniyorum. Kimsenin bir arada giyemeyeceği desenleri, renkleri ve parçaları bir araya getirerek giyinip sokağa çıkıyorum. Bu zamana kadar çok tepki aldım, olumlu ya da olumsuz. Bir arkadaşım bir keresinde bana, "Sen modanın Frida Kahlosusun," demişti. İstisnai günler haricinde epey renkli giyinmeyi seviyorum. Ama ben böyleyim, insanlar beni böyle kabul etmeli, sıkıcı formlara ve soluk renklere burunemem.

Moda dünyasında sizi en çok etkileyen akımlar veya trendler nelerdir? Bu akımlar ve trendler tasarımlarınıza nasıl yansır?

Ben hep eklektik, vintage/retro ve avangard akımlardan etkilendim. Kendim de eklektik tarzda giyinmeyi seviyorum. Zaten tasarımlarımda vintage etkili eklektik akım daha ağır basıyor. Bunu bir mucit gibi yapıyorum. Bir arada hiç denenmemiş kumaşları ve renkleri bir araya getiriyorum. Avangard üslubun dozunu biraz artırınca, kimi zaman tasarımlarımı giyilebilir sanata dönüştürüyorum. Uzun yıllar 19. yüzyıl giyim tarzından çok etkilenip kostüm tasarımına yakın çizimler yaptım. Aslında tasarımcı kimliğimde kostüm tasarımından giysi tasarımına bir geçiş yaşadım. Hala tasarımlarımda az da olsa 1700 ya da 1800'lerin giyim detaylarına rastlayabilirsiniz.


Moda endüstrisindeki sürdürülebilirlik ve etik üretim konularına nasıl yaklaşıyorsunuz? Bu konuları tasarımlarınızda nasıl yansıtıyorsunuz?

Bugün bir markanın sürdürülebilir sayılması için çok farklı kıstasları olduğuna inanıyorum. Mesele sadece karbon tüketimi, çevre ile uyumu, atık miktarı değildir, o markanın tarzı ve DNA'sı da sürdürülebilir olmalı. Örneğin kurucusu ve yaratıcısı erken yaşta ölmüş markalar var, bunlara baktığımızda koleksiyonların yenilik ve yaratıcılıktan artık yoksun olduğunu görüyoruz. Ayrıca her koleksiyonda imza tasarım dediğimiz bir ürün olmalı. Bu ne kadar devam ederse markanın sürdürülebilir olduğunu gösterir. Ben tasarımlarımda baskı tasarımına çok önem veriyorum. Özellikle minimum su tüketimi ile soğuk baskı yapıyorum. Markamı tanıyanlar beni baskılarımla hatırlıyor. Bu çizgimi birden değiştirirsem tanınırlığımı riske atarım. Dış giyimde özellikle farklı kıyafet kesimleri kullanarak palto ve ceket tasarımlarımla öne çıkıyorum, minimum atık ile lokal üreticileri destekliyorum. Kaldı ki benim üretimlerimde yavaş moda ve giyilebilir sanat anlayışı vardır. Şimdiye kadar hep sınırlı sayıda, kişiye özel, eşsiz benzeri olmayan tasarımlar yaptım, tüm bu saydıklarım da sürdürülebilirliğe hizmet ediyor.


Yaratıcılığınızı besleyen kaynaklar nelerdir? İlham aldığınız şeyler ve süreçler hakkında bize biraz daha detay verebilir misiniz?

Doğuştan yaratıcı olduğuma inanıyorum. Ama yaratıcı olduğumu da elbette sonradan keşfettim. Küçük yaşlarda, ders aralarında ve derslerde dalıp kitaplarımın kenarlarına kimya formüllerini birleştirerek çizim yapardım. Formüllerden kendime yaratıcı bir yol bulur, onları görselleştirip hiç olmayan tuhaf şemalara dönüştürürdüm. Ayrıca çok film izlerim, ödüllü ve sanat filmlerini hiç kaçırmam. Sahne sanatlarından, opera, bale, performans ve çağdaş dans gösterilerinden çok ilham alırım. Birbirine tezat olsa da klasik ve elektronik müzik dinlemek hemen zihnimi ve yaratıcılığımı hareketlendirir. Neden olduğunu bilmiyorum ama herhangi bir tiyatro eserini seyrettikten sonra adeta beynimin içi açılıyor ve ilham gelmeye başlıyor. Bitmedi. Hemen hemen gördüğüm her şeyden, bir renk, bir sergi, bir kitap kapağından, doğadan, mimariden, binalardan, yeni şehir ziyaretlerinden, tarihte yaşamış kahramanlardan, toplumsal kaos ve savaşlardan, gördüğüm bir rüya ve duyduğum bir hayat hikayesinden bile ilham alıyorum. Eğitimim gereği bunu hem bilinçli hem de tesadüfen yapabiliyorum. Ama özellikle renkli olan her şey başta gelir. Bende bir düğme var sanırım ve o düğmeye basan önce renkler.


Moda tasarımıyla ilgili gelecekteki projeleriniz veya işbirlikleri hakkında bize biraz ipucu verebilir misiniz? Gelecek planlarınızda neler var?

Yıllardır markamın ürün gamını geliştirmeyi planlıyordum. Markamın DNA'sına ve vizyonuna uyumlu erkek koleksiyonları, fular, ayakkabı ve çanta tasarımları yapmayı düşünüyorum. Mücevher tasarımına da aşinayım. Ancak özellikle iyi bir hesap kitap, ayakları yere basan bir bütçe yapmam gerekiyor. Moda eşittir ekonomi. Günümüzde her markanın olmazsa olmazı olan influencerlar ile işbirliği projelerimiz var. Yakın zamanda birkaç İtalyan influencer ile işbirliğimizi gerçekleştireceğiz. Markamızın ana tasarım ve üretim yeri Milano haricinde İtalya'nın farklı şehirlerinde özellikle Venedik, Roma, Floransa ve Palermo'da konsept fotoğraf çekimleri planlıyoruz. Bazı gönüllülük (charity) programlarında yer alacağız. Ayrıca İtalyan Moda Federasyonu'na üye olmayı bekliyoruz. Bazı kıstasları tamamladık. Başvurumuzu yapacağız ve böylece kabul edilirsek federasyondaki ilk Türk kökenli marka olacağız. Türk kökenlerimden vazgeçmeden ve onları temasal vurgulayarak Made in Italy etiketi ile üretim yapacağım.








ÖNERİLER