Dışarıdan bakan bir göz için, ‘aman ikisi de tasarım ne fark eder ki’ denilse de, işin aslına bakıldığında dağlar kadar farkı olan iki büyük sektör.
Yaşadığımız coğrafyada moda tasarım yarışmalarında bile ‘giyilebilir tasarım’ ifadelerinin bangır bangır yer alması aslında tüm genç yetenekleri hazır giyime kanalize etmeye çalışır gibidir. Geleceğin modacı adaylarının genç beyinlerinin özgürce uçması gereken tasarım yarışmalarında, aman giyilebilir olsun, ‘bir fermuarı iki de düğmesini düşünelim’ şeklindeki baskılarla haute couture defilesi yapılması beklenirken aslında hazır giyim sektörüne nur topu gibi tasarımcılar yetişmektedir.
Peki nasıl olacak bizim Alexander McQuenn’lerimiz, Jean Paul Gaultier’lerimiz.
Teknik elbette düşünülmeli ancak teknikten daha önemli birşey var ki; yaratıcılık.
Gerek eğitim sisteminiz, gerek konu ile ilgili düzenlenen tüm yarışmalarımızda eğer ‘giyilebilir tasarımın’ makul olduğunu bu genç adayların kalemlerine yüklersek, o saatten sonra piyasaya ancak ihracata tasarım yapan yerlerde hayatlarını sürdürecek elemanlar kazandırmış olmaz mıyız?
Haute Couture tasarım yapmak şiir yazmak gibidir. Giydireceğiniz kadını alırsınız, bambaşka bir kadına dönüştürürsünüz. Yürüyüşü değişir, bakışı değişir. Hayatının belki de en önemli gecelerinden birinde giyeceği kostüm için size gelmiştir. Size teslim olmuştur. Size güvenir. Giydireceğiniz kişiyi analiz etmek gereklidir önce. Pembe ruha sahip bir genç kıza, dişi kırmızı cazibesi sürmek, ya da cayır cayır kırmızı bir kadına simsiyah sade bir giysi giydirmek katliamdır. Tasarımcı, bunu analiz edebilmek için herşeyden önce müthiş bir EQ’ya sahip olmalıdır. Müşterinin moda evine girdiği o ilk an, daha karşıdan gelirken onun duygusal mı, güçlü bir karakter mi, naif mi, cazibeli bir dişi mi olduğu saptanır. Sıra gelir o önemli gece için nasıl bir kostüm düşündüğüne. İşte o zaman tasarımcı, karşısındaki kişinin ruhuna yakın olup, o gece neye dönüşmek istediğini duyar. Bir prenses mi olmak istiyordur ya da salona girdiğinde tüm gözlerin ona çevrilmesini mi, sade mi görünmek ister, yoksa ihtişamla ışıldamak mı? Onun aklından geçen bu isteklerini duyduktan sonra başlanır tasarlama sürecine. Kumaşlar, aksesuarlar, iğneler, iplikler, boncuklar, pullarla günlerce bazen de aylarca uğraşarak dünyada eşi benzeri olmayan eşşiz bir tasarım ortaya çıkarılır. Teslimat günü geldiğinde, kostümün sahibi son kez ofise gelir. En güzel dileklerle müşterinin gözlerinin içine bakarak kostüm teslim edilir. Artık o kişi sizin eserinizle, gideceği davette herkesi büyülemeye hazırdır.
Haute Couture aşktır, haute couture sihirdir.. Herkesin yapabileceği iş değildir.
Peki hazır giyim nedir?
Hazır giyime tasarım yapacak kişi, öncelikle full donanımlı bir makine gibi olmalıdır. Kumaşların karışımlarından, boyalarından, yıkamaya vereceği tepkilerinden bir mühendis gibi anlamalı, tasarımına bir baskı deseni gerekirse, oturup bir grafiker gibi yapabilmelidir. Kalıpçıya derdini anlatacak kadar kalıpçı, son ütücüye derdini anlatacak kadar ütücü olmalıdır. 1,2 hatta 3 tane; bilebildiği kadar yabancı dil bilmelidir. Gününün çoğunu bilgisayar başında geçireceği için masa başı işi sevmeli, aynı zamanda masasına oturamayacağı, günlerce süren shopping, fuar, seyahatler maratonu için de maratona hazır ve nazır bir triathlon sporcusu gibi çevik olmalıdır. Genellikle 10 tane hemcinsi bayan tasarımcılarla aynı odada günde minimum 10 saat mesaisini geçireceği için yeri geldiğinde bir Güzin Abla, yeri geldiğinde ağlayan arkadaşları için yaşam koçu olabilmelidir. Photoshop, Illustrator, Corel gibi programları su gibi bilmeli, yeri gelirse kara kalem ile çizim de yapabilmelidir. Ehliyeti olmalı, çarşı pazar sanayi siteleri gezmeyi sevmelidir. Bir gün Tokyo’da shopping yaparken ertesi gün Salı pazarına gidebilmeli, bir gün Zara’nın en tepesindeki dünyaca ünlü İspanyollarla Barcelona’da enginar kızartmasını kibarca keserken, ertesi gün fabrikadaki makineci abileriyle karpuz peynir kesip gece 11 lere kadar mesailere kalmanın zevkini bilmelidir. “Daha az detay eşittir daha az maliyet, bu da demektir ki daha çok satılabilirlik” şeklindeki ünlü atasözünü yalamış yutmuş, yıllarca ucuz, satılabilir model yapayım diye cebelleşirken, artık istese de pahalı model yapamayacağının farkına varamayacak kadar temiz kalpli olmalıdır. Patronunun ne istediğini bilmeli ancak final müşteri ne istiyorsa onu yapmalıdır. Adı olmayacaktır hazır giyim tasarımcısının. Asla ünlü olmayacaktır, tanınmayacaktır. Ama tasarladığı tek bir model milyonlarca üretilip, tanımadığı, belki de dünyanın bi ucundaki bir insanın dolabına girebilecektir.
Hazır giyim tasarımcısı olmak, aşktır, sihirdir.. Herkesin yapabileceği iş değildir.
O halde, şuan etrafınızda moda tasarım okuyan, yapan, her kim var ise, onlara sımsıkı sarılın. Onlar özel insanlar. Onların şarkıları var, kimsenin duyamadığı.. Onları sevin. Onlar bize lazım.
Powered by Froala Editor